?Nefsimi ayaklar altına alırım, bir faninin terk etmeyeceği düşünülen her makamı elimin tersiyle iterim ama asla bu kutlu hareketteki hiçbir dava arkadaşımın kalbini kırmam. Dünya mazlumlarının tek umudu olan bu ak hareketin zarar görmesine, bu ak yürekli kadroların üzülmesine izin vermem.
Ne gelişme olursa olsun ben verdiğim söze sadığım, Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz, duymadı duymayacak.?
Yukarıdaki sözler seçim kazanan ve kısa süre sonra da istifa etmek zorunda kalan Türkiye Cumhuriyeti´nin Başbakanı Ahmet DAVUTOĞLU´nun sarf ettiği sözler.
Üç yılda ne değişti de kendini bağlayarak verilen sözler unutulup, alttan alttan tehdit içeren açıklamalar yapılmaya başlandı? Erdoğan mı değişti? Yok, herkes neyse o.Kimse özünden bir şey değiştirmedi. Değişen tek şey Davutoğlu´nun koltuğu.
Dikkat edin koltuğu kaybeden, önce kayıtsız şartsız bağlılık, vefa sözleri ediyor. Kendine göre bağlılığından, davasından vazgeçmeyeceğinden, partinin neferi olmaktan bahsediyor. Davutoğlu´nun durumundan bahsediyoruz ama sözüm sadece ona ve AK Partiye değil. Siyasetin içinde bir yerlerde olup, sonra yerini kaybedenlerin çoğunun tavrı bu. Birisi eskiden başbakanlık koltuğunda olunca onun sözleri daha bir ayrı önem taşıyor da onun için örneğe onu aldık.
Bakın bütün partilere; kim nereden, neden ayrılıp gelmiş?
Yönetmen filmde rol veriyorsa iyi, önemli rol veriyorsa daha iyi, hele bir de başrol vermişse değmeyin keyfe. Yönetmeni yere göğe sığdıramayız değil mi? Gözden kaçırılan bir husus var bu arada. Yönetmenin filmin tek adamı olmadığı gerçeği. Bir de senarist var filmde. Senaryoda o sizi oyundan çıkarmışsa, yönetmenin yapacağı fazlaca bir şey yoktur aslında. Tabi filmin senaryosunu, yönetmenliğini ve yapımcılığını aynı kişi yapıyorsa her bir şey ondan sorulur. Aynı durum futbolcular için de geçerli değil mi ? İlk on birde oynatırken hoca süper adamken, bir oyuncuyu kulübeye çekmişse sıkıntı başlar. Büyük çoğunluk çalışıp hocamın gözüne gireceğim, kulübe faydalı olmak için elimden geleni yapacağım der. Baktı ki yedeklikten çıkamıyor hocayla kavgaya başlar ve sonunda kadro dışı kalıp bir başka kulübe transfer olur. Kendini ispat etmiş nadir futbolcular vardır, yedek kalmayı kabullenmez ve daha ilk günden hocayla kapışır. Zaten onlarda yıldız futbolculardır. Futbolcunun da sanatçının da ana gayesi sahada olmak, seyirciye görünmektir. Bu sayede para kazanırlar, bu sayede prim alırlar. Yani mesele en yalın haliyle ekmek davasıdır.
Ekmek davası dedik de kimse alınmasın. Siyaset ekmek davası değildir, ben hizmet olarak görüyorum, bu iş kazanç kapısı değildir diyenlere de saygım sonsuz ancak vekil adaylığı için siyasi partilere yatırılan parayı hangi haneye yazacağımı da bilemiyorum.
Şahsi düşüncem, siyasette öyle koca koca laflar etmemek gerek. Gün gelir o sözleri insanın yüzüne çarparlar. Koca koca laflar eden siyasetçilerin peşine takılıp, kırk yıllık dostlarınızla da birbirinizi kırıp karşı taraflara geçmeyin. Siyasetçi üç gün sonra tokalaşır da siz birbirinizle barışamazsınız. Zira komşuların, akrabaların, arkadaşların birbirine mazeret olarak ?onları siyaseten söyledim? demek lüksü yoktur.
Siyaset ilmi genellikle Dünya´da böyle. Bu iş de bir nevi ekmek davası, ama etli ekmek.