?´Maliki Yeevmiddin´´
Batı ve Doğu temelde insanlık kadar evrensel ve insanın yaratılışı kadar eski iki zıtmış gibi gözüken ya da temel öğretileri bu olan iki kavram. Tabi olarak felsefi kavramlar. Son yüzyılda ne kadar gelişme ilerleme ile ilgili gösterilse de temelde felsefi olarak ayrıştırılmış kavramlardır.
Batı ve doğu esasen evrensel olmakla birlikte evrensel değerlerden koparılmış, uzun yüzyıllar boyunca savaşlarla, dayatmalarla, savaşın kabil olmadığı dönemlerde ise anarşi ve terörle, günümüz de vekalet savaşları ile zihinlere örülen yüksek duvarlar yüzünden bir türlü geçişkenlik sağlayamadı.
Batı dediğimiz zaman son bin yılın Hıristiyanlık temelli ortak bir inanç metaforu akla gelir. Doğu ise İslam temelli ancak çoğu zaman ırki düzlemde kaldığından geniş birlikteliği sağlayamamış beyhude bir coğrafya olmuştur sonunda.
Batı olarak ABD ve AB yi aldığımızda onlarca sayıyla ifade edilecek etnik, mezhepsel ve dini farklılıkları olan farklı dilleri konuşan akraba kabileler topluluğu gibi devletçiklerden oluşur. Almanya, italya, ingiltere gibi etkin devleti saymazsak böyledir. Kaldı ki bu başat devletlerin kalkınmışlığı ırki olarak bir kabilenin devleti olduğu gerçeğini değiştirmez. Ama şengen geçişkenliği en üst düzeyde olup problem yaşamazlar. Birbirlerinin topraklarına yerleşebilirler, okullarında okuyabilirler, fabrikalarında çalışabilirler. Kendi içlerinde bir tutuculuk söz konusu değildir. Bunun temelinde ortak bir hukuk anlayışı, İnanç ve mezhep bakışı ya da polisiye tedbirlere bağlı ahaki değerleri vb. ortak başar bilinçleri mevcuttur.
Batının etnik kültürel temellerine inerseniz, AB veya ABD olmadan önce Antik Yunan felsefecileri ve düşünürleri ile Tolstoy, Dostoviyeski gibi bakışlardan faydalanır. Avrupanın edebiyat ve kültür temellerinde kendine göre doğu ve hatta daha doğu olan İslam öğretierini görürsünüz. Başta Peygamberler tarihi kronolojisi olmak üzere İbni Sina, Fahri Razi, İbnü Rüşt, Zemahşeri, Bağdadi İmamı Gazali,Farabi, Ahmet Yesevi, Mevlana Hacı Bektaşı Veli Hacı Bayramı Veli gibi ekollerden temel taşları hala taşınır batı edebiyatı ve düşünce geliimi içine . Önmeli olan hakikate erişilirmi bilinmez.
Rus edebiyatı ve düşünce oluşumu açısından bakacak olursak Marksizm bir etken sistem anlayışı olarak veya kültürel kodlar olarak İslamın Kominizme Karl Marksın kıvrak zekasıyla uyarlanmış halidir diyebiliriz. Mantıksal olarak çokta garipsenemez aslında.
Batının sömürge alanalarına bakarsanız Doğunun önce ekonomik değerlerini taşımışlardır kendi coğrafyalarına. Daha sonra debiyat kültür felsefe taşlarını. Bu gün Avrupaya göçün sosyolojik sebeplerine bakarsak, göç sosyolojisi ile sömürge zihniyetinin arasında engel tanımaz bir cazibe hattı vardır. İnsanların ülkelerinde akraba gibi bu kadar uzun kalır ve maddi manevi değerlerini alıp götürürseniz, bu insanlar tabi oluş ve alacaklılık pisikolojisi içinde eşyanın tabiatına uygun olarak değerlerinin taşındığı yere kendileri de gitmek isteyeceklerdir. Ekmeği sizde emeği sizde felsefe taşları sizde o halde bu insanların başka coğrafyalarda yaşama lüksü yok. Katlanacaksınız. Bu inslar ekseriyetle sizin açtığınız savaşların, iç çatışmaların katliam ve sömürge anlayışınızın barut kokuları arasında doğmuş insanlardır.
Doğu olarak İslam dünyasını gördüğümüzde Asya Ve Anadolu olarak bir soy birliği çarpar gözlerinize. İslamla haşrolduğunda nasıl büyük devletler kurabilmiştir. Arap yarımadası bundan bir ders almamıştır. Ancak ne varki Arap Yarımdası ve Afrikada AB gibi akraba kabilelerin devletler topluluğudur. Asya ile aynı İslam ve bağlı yorumlara sahiptir. Ortak bir amaca ortak bir başara yönelmekten ziyade kendi içlerinde batı modelini örnek alan ve tüm coğrafyanın adeta iç sömürgecisi gibi iç sömürge kuvvet ve devletlerini icad etmiştir. Çark batının sömürgeci işgalcileri kadar acımasız dönüyor.Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri vs. diğer isalam ülkelerindeki etkisi başalngıçta ABD nin japonya ve diğer hıristiyan ülkeleri üzerindeki etkisine benzer. Almanyanın Rusya üzerine gitmesi gibi.
Batı kendi içinde şengen geçişkenliği ile toparlanıp ortak başara yöneldiği halde Doğu bu geçişkenliği ve toparlanmayı gerçekleştirememiştir. Birkaç yüzyıldır Batının sömürgeci anlayışı ve savaş sanayi anlayışıyla sürekli işgal edilmiş, farklı mezhep ve etnik yaklaşımlarla iç çatışmalara sokulmuş olması vb nedenlerle Doğu aynı dinin ve farklı yorumların mensubu olduğu halde iç barış ve şengeni sağlayamamıştır. Bu bedbahtlık Doğunun kaderi olamaz. Doğu önce ekonomik barışı sağlamalı ve duruşunu kazanmalıdır. İnanç ve felsefi mozaiğini aynı kapta hamur edebilmelidir.
Başkan Recep Tayyip Erdoğanın çağrıları bu yolda çok anlamlıdır. Orta doğu, Arap Yarımadsı ve Afrika kıtasının ekonomik değerlerini ibadet niteliğinde orantılaması Doğuya önce duruş sonra ayağa kalkışı getirecektir. Doğu her zaman kendilerine böyle pozitif bakan bir başkanı bulamıyabilir. Unutulmamalı ve bilinmelidir ki Doğuyu kurtaracak olan kendi içinde barışık, paylaşımcı ve barışık olmaları olacaktır.