Rasim GÜL


SİYASİ HIRSIZIN FARKI NE?

Aksaray haberleri, Salihler şehri gazetesi, Aksaray haber



Biz ilkokula giderken dedem rahmetli, ‘’Hırsızın hası ve pisi var’’ diye bahsederdi. Dede hırsızın hası ve pisi nasıl olur diye,

Oğlum hırsızın pisi, fakirin öküzünü çalar fakir hemen öküz alamadığı için çift süremez, ekip-biçemez ailesi aç kalır. Veya fakirin süt veren ineğini çalar, fakirin başka ineği yoktur ev süt,  ve yağdan olur, yemeği yağsız pişirir.

Hırsızın hası ise gider Orhan Ağaçlı’ nın arabasını çalar, Orhan Ağaçlı mağdur olmaz, anında bir araba alır. Hırsızın pisi kalenderin, Reno veya Şahin taksisini çalar, adam arabasız kalır. Yerine yenisini koyamaz veya yıllarca sonra koyar.

Dedem 1317 (1900) doğumluydu, İstiklal harbinde Yunan harbine katılmıştı. Siyasi Hırsız, o tarihte yokmuş ki dedem, bizlere siyasi hırsızı anlatmamıştı. Demek ki o tarihteki, yöneticilerde, ar namus, haram, helal bilindiğinden milletin hakkı çalınmıyormuş.

Doğacak bebeğin sütünü, işçicinin, çiftçinin, esnafın ekmeğini çalan adi hırsızı katbekat aratacak siyasi hırsız çıktığını biz görüyoruz. Ancak utancımızdan çocuklarımıza ve torunlarımıza anlatamıyoruz. Mezarını ziyarete gidince dedeme anlatıyorum. 

Eski bakanlarımızda Yaşar Topçu; ‘’Siyasette zenginleşen babam bile olsa bilinki HIRSIZDIR’’
İsmet İnönü’n siyasetçiye nasihati; Ak baldırdan ve sarı altından uzak dur’’ bu sözler 21’inci yüzyılda pek geçerli gözükmüyor.

François Marie Arouet Voltaire (1694-1778): ‘’ Sıradan bir hırsız paranızı, cüzdanınızı, giysinizi, ev eşyanızı çalar. Siyasi hırsız ise sinirinizi bozar, bilginizi, eğitiminizi, sağlığınızı hayallerinizi, gülümsemenizi ve hatta geleceğinizi bile çalar.

Ancak ikisi arasında büyük bir fark var… Sıradan HIRSIZI SİZİ SEÇER, Siyasi HIRSIZI İSE SİZ SEÇERSİNİZ.’’ Diyor. 15 adet kitap yazmış popüler bir yazar olup, Din ve ifade özgürlüklerinin yanı sıra, insan hakları konusundaki düşünceleri ve felsefe yazıları ile ünlenmiştir.

Fransız Devrimi ve Aydınlanma hareketine büyük katkısı olmuş Dünya’nın kabul ettiği bir filozoftur. Okuyucularımız aceba Voltaire’ nin fikrine ne der?

Friedrich Niezsche de: ‘’DELİLİK kişide seyrek bir nesnedir; gruplar, partiler, uluslar, çağlar için ise bir kural halindedir.’’ Diyor.

Albert Einstein (1879- 1955): ‘’ Her gün aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı farklı sonuçlar beklemek DELİLİKTİR. ‘’ diyor. Bizim yöneticilerimiz yolsuzlukları her gün yüzlerce defa söylüyor ama herkes yine yaptığına devam ediyor. Buda deliliğin bir çeşidi oluyor?

Türk devleti ve milletini yöneten, siyasetçisi, bürokratı, iş adamı, esnafı, çiftçisi, zanaatkârı, muhtarı, azası, ustası, işçisi, neye inanıyor, ne söylüyor, inancına ve söylediğine ne kadar bağlı kalıyorlar? Cebinden parasını çalan, adi hırsıza, siyasi hırsıza neden sesini çıkmıyor?  

Alpaslan Türkeş; ‘’Önemli olan dağdaki eşkıya ile uğraşmak değil, şehirdeki eşkıya ile uğraşarak bunları yok etmek önceliklidir. Çünkü şehirdeki eşkıyayı yok ederseniz dağdaki eşkıya dünden yok olur.’’ Demişti. Ne yazikki dağdaki eşkıya azaldı ama şehirdeki eşkıya arttı. 

Beytümal’a (devlete, kamuya ait taşınır taşınmaz mallar, Devletin hazinesi), dokunmayan,  koruyan bu millette yüzde kaç çıkar dersiniz? Bu oranın ne kadarı, yetkili ve etkili yerlerdedir? 

Dünya’nın hiçbir yerinde, tıp öğrenimi yapmamış kimseye doktorluk yaptırmazlar. Hukuk öğrenmemiş kimse yargıç yâda avukat olamaz. Peki, ya bir memleketin siyasal kaderini bir takım ellere bırakırken, hangi uzmanlığı aranıyor?

Osman Bölükbaşı’ ya soruyorlar, ‘‘oğlunuz Deniz’in siyasete girmesini istiyor musunuz?’’ Cevap şöyle; ‘’Deniz’e şunu söyledim, oğlum bazı insanlar akşam ŞART eder sabah sözünden döner. İnsanlara hanımlarını boşatmak istiyorsan siyasete gir. Boş olan karı kocadan haramzade doğar dedim.’’ Gerisini kendi bilir.

Deniz Bölükbaşı, iyi yetişmiş, çok başarıl bir büyükelçilik yapıyordu. Milletimizi ve Devletimizi başarıyla her platformda başarıyla temsil ediyordu. Siyasete girdi, milletvekili oldu, başına gelmedik kalmadı. Canını kurtaramadı öldü. 

Japon Atasözü: ‘’Senin değilse alma,/ Doğru değilse yapma, / Gerçek değilse söyleme, / Bilmiyorsan sus.’’ Diyor. Japon milleti neden namerde değil merde bile muhtaç olmuyor bu atasözlerine uyduğu için değil mi?

Biz millet olarak, inanç sahasında, kültürel alanda, özelliklede Adalet’i uygulama ve DOĞRULUĞ’a uyma konularında dünyada nerelerdeyiz? Bu halkın bu hale düşmesine neden yol açılıyor ve hile, desise, çalma, dolandırma normalleşti? Her vatandaşın başını iki elinin arasına alarak düşüme ve karar verme zamanı gelip geçmedi mi?
   Hayrola, Muvaffak Ola, Muzaffer Ola.

YAZARLAR