‘’Peygamberler Hata Yapar, Bizim Liderler Yapmaz.’’ Bilimden, gerçeklikten, felsefeden, akıldan, vicdandan, inançtan ve Milli Birlikten uzak ‘’Bir Dayatma’’. Halkta bir söz var, ‘’Alın size bir kaya, nereye dayarsan daya’’ derler. Bu gerçek dışı lider despotluğunu nereye koyacağız? Bu saçma dayatma nereden geldi ve liderler bundan nasıl zevk alıyorlar?
Hatasız kul olmaz inancında olan bir halkın, yüzde doksanı nasıl oluyor da liderinin hata yapmayacağına inanıyor ve inandırmak için çırpınıyor? İstekleri, arzuları yerine getirildiği sürece çırpınma devam ediyor. Liderin yanlışına, yanlış denilince veya lider tarafından dışlanılınca her şey alt üst oluyor. Lider ve liderle ters düşenler bas bas bağırıyor, akla gelmeyen hakaretlerin ve iftiraların ardı arkası kesilmiyor.
Türkiye’de liderlerden başka parti başkanları, tarikat ve cemaat önderleri, Sivil Toplum Örgüt başkanları, bir yere seçilenler ve atananlar hata yapmıyor da hatayı ‘’Ver Deyince Veren, Öl Deyince Ölen Halk’’ mı yapıyor? Bu hastalık, 300 yıldır Türk Milletinin yakasını bırakmadı. Ne acı ki bu durum halende aynı hızla devam ediyor.
Yöneticiler, küçük istisnalar hariç 300 yıldır hayal âleminden kurtulup Türk Halkını anlayamadılar, genelde doğruları söylemeyerek aldatmaya devam ettiler. Bu yalancılık mutlaka yok edilmelidir. Edilemezse, Cumhuriyet ve Demokrasinin, içi doldurulamaz, kanunların gereği yerine getirilemez, hukukun üstünlüğü ve milli birlik sağlanamaz.
300 yıldır süren, milli ruh boşluğu, öz kültüre yabancılık nasıl bir kader? Çağ açan, Dünya’ya medeniyet ve insanlığı öğreten bu millet nasıl olurda milli ruh boşluğundan kurtulamaz? Öz kültürüne dönemeyip yabancı kalır? Büyük ve güçlü Türkiye isteyenler önce Milli Birlik ve Öze Dönüşü sağlamada birleşmelidirler. Lider, başkan, cemaat, tarikat, parti vs. sonra gelmelidir ki kalkınmış ve medeniyeti yakalamış, Cumhuriyeti benimsemiş millet olalım.
Osmanlı’nın başarılı dönemlerinde, her sabah Saray’da bir görevli padişaha, ‘’Gururlanma Padişahım, Seden Büyük Allah Var’’ diye bağırırmış. Aceba liderlere, parti başkanlarına, halkın seçtiği bütün yöneticilere her sabah padişaha söylenen söylense bir tesiri olur mu? Sanmam çünkü onlar hata yapmaz. Bağıranların başına ise neler geleceğini kimse bilemez.
Türklerin geleneğinde, hakan, şah, şeyh her ne ise konuşmaz, halk derdini ve düşüncelerini söyler han, hakan da cevap verir. Günümüzde hakan, şah, şeyh konuşuyor, halktan sadece alkış ve onay isteniyor. Dert ve düşüncesine ait tek söz istenmiyor. Bu idare şekline de Cumhuriyet ve demokrasi deniyor hadi canım sende.
Yüce Peygamber Hz. Muhammed ve öfkesi, adaleti ile meşhur Halife Ömer, sahabelerce sorguya çekilirken, Türk Hakanlarına her soru sorulurken, aynı peygamberin ümmetine ve soydaşlarına ne oldu da eleştiriden geçtik dertlerine, ağrılarına ait tek soru bile soramıyorlar?
Yanlış hatırlamıyorsam, 1891-1942 yıllarında yaşamış, Doğu Türkistan’a yapılan keşfe katılmış Fransız, Fernand Grenard, ‘’Asya’nın Yükselişi ve Düşüşü’’ adlı eserinde; ‘’Türklerin En Önemi Özellikleri, Hakana Karşı düşündüklerini söylemeleridir.’’ Diye yazıyor.
Türk Devletlerinin, yükseliş döneminde, devlete ve inanç dünyasına bilgili ve doğru sözlü insanlar ve bilim adamları getirilirdi. Şimdi, Devlete ve inanç dünyasına genelde evet efendimciler getiriliyor. Bilim, iş ve inanç dünyasını temsil edenler sustu. Şu an lider ve yöneticilere doğruyu söyleyenler dışlanıyor. Doğru söyleyenler 9 köyden kovulsa bile, onuncu köyde de söylemeye devam etmedikçe, lider sultası ve hataları devam eder.
Partilerin, Cumhur ve Millet ittifakı olarak iki ana grupta kümelenmiş olması ve liderlerin uzlaşma kapılarını kapatması, devlet, millet ve ekonomimiz için çok sakıncalıdır. Cumhur ittifakı liderlerinin her söylediği doğru, Milet İttifakı liderlerinin her söylediği yanlış veya tersi söz konusu edilerek müthiş gerginlik ve güvensizlik pompalanıyor.
Bu gerginlik bize 1960, 1980 ve 2015 öncesini hatırlatıyor. 1979 yılında Cumhurbaşkanı 115 oylama seçilememiştir. Bu saçmalık o günkü liderlerin, inat ve kinlerinden kaynaklanmıştır. Liderlerin inadı, 1980 darbesine yol açmış, ihtilalciler hepsini de sürgüne ve cezaevine göndermiştir. Dolaysıyla Türk siyasi hayatı ve ekonomi büyük zarar görmüştür.
Olay sadece siyasi hayatın ve ekonominin zarar görmesiyle kalmamış, binlerce gencin öldürülmesinin ve ağır işkencelerin üzeri kapatılmış, gençliğin düşünmesine ve vatan sevgisine ağır darbe vurulmuştur. Etkileri günümüzde de devam etmektedir.
Diyoruz ki milyonlarca insanlar adına, konuşan liderler, cümlelerine, kelimelerine hatta harflerine bile dikkat ederek kavga çıkarmaktan kaçınmalıdır. Lider hata yapmaz inancından vaz geçerek, yanlıştan dönmesini bilmeli, beğenmediği düşünce sahiplerini yok etme çılgınlığından vaz geçmelidirler. HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.