Serdar Adem İşler


Pazarda Sınıfta Kaldık / Diyalektik Bakış

Aksaray haberleri, Salihler şehri gazetesi, Aksaray haber


 

Coronanın en cafcaflı döneminde bile yani yaklaşık üç ay önce yani pazarlarımızda ne maske ne sosyal mesafe kontrolü görmemiştim. Karabatak gibi bir iki görünüp kaybolmak görevi yapmak anlamını taşımıyor. Vatandaş maskesiz dolaşıyordu hem de ne sosyal mesafesi, başka bir mesafe aralığında… Defalarca kendi gözlerimle gördüm. Halen de aynı kontrolü göremiyorum. Esnaf maske noktasında bir iki kere uyarıp gidiyorlar diyor. Yanlışım varsa yetkililerden pazarlarda sağlıkçı, zabıta, polis ve basından oluşan bir ekiple gözlem yapmayı teklif ve talep ediyorum. Bakalım pazarlarımızın durumu neymiş?

        Pazarlarımız çağımıza yakışmıyor. Bir kere baştan bunu ifade edeyim. Maske takıyor takıyor takmıyor olayına girmiyorum. Bıktım artık. Olmayınca olmuyor işte. Maske denetimi yapacak olanların hepsi takıyor mu ki pazarcıdan isteyeyim böyle bir şey. Ayrıca kerameti kendinden menkul doğrular peşinde kalem oynatan basın ve medyanın da bu konuda istenen düzeyde duyarlı olmadığı kanısındayım.

        Gelelim pazarlarımıza. Ürünlerin neredeyse yarısında fiyat etiketi yok. İnanmıyorsanız görüntülü haber yapabilirim. Etiket yok. Dolayısıyla vatandaş bir alışveriş için elli kere sormak zorunda kalıyor. Bu sizce ne anlama geliyor? Fiyatlar zamana, duruma ve müşteriye göre değişebilir anlamına gelmiyor mu? Bir yandan corona derken diğer yandan her müşteri pazardaki her ürünü birer kere sormak zorunda kalırsa ortama yayılacak partikülleri varın siz hesap edin. Biz müşteri olarak alacağımız ürünlerin kalite ve fiyatlarını karşılaştırabilmek için yüzlerce defa pazarcının burnuna sokulup sormak zorunda mıyız? Bu uygar bir muamele olmadığı gibi yasal da değil. Eğer bir ürünün fiyatı yoksa satıcı adamına göre fiyat veriyor demektir. Bu durumda zabıtaya gitmek gerek. Belki pazarlarda sabahtan akşama sabit zabıta ve polis noktası olsa bu durum yaşanmazdı.

        Sorsanız öğleye kadar denetim yaptıklarını söyleyebilirler. Ama görevin öğlesi böylesi olmaz. Pazardan son müşteri ve esnaf ayrılıncaya kadar yetkili kurumların görevlileri bölgede hazır ve nazır bulunmak zorundadır, bana göre. Devletin kolluk ve kontrol görevi kesintisiz devam eder. Gerekirse günde yirmi beş saat, haftada sekiz gün… Bilmem anlatabildim mi?

        Etiket olmayınca pazarcı esnafının bağırarak malını satmaya çalışması corona noktasında elbette doğru olmamakla birlikte ayrıca son derece ilkel bir davranış. Tezgahlar arası geçiş yolu zaten bir buçuk metre. Sosyal mesafe kadar yani… Onu da kimi yerlerde kasa ve çuvallarla işgal etmişler. Bu da halledilmesi gerek ayrı bir mesele… Etiketsiz esnaf kardeşimizin bu daracık patikanın ortasına geçip köpük saçarak gün görmemiş sesiyle bağırması kulakları tırmalamasının yanında müşteriyi coronayla enfekte etme saldırısı anlamına gelmez mi?  Bir yanda adamına göre fiyat, diğer yanda pandemi noktasında tedbirsizlik… Olur şey değil. 

Büyük şehirlerde ve uygar toplumlarda gürültü kirliliği anlamına gelen bu davranışı göremezsiniz. Vatandaş satıcının kulak tırmalayan sesini duymak zorunda değil. Derhal önlenmesi gereken son derece yakışıksız bir manzara…

        Küçük şehirlerde görevliler görevlerini ifa ederken zorlanıyor olabilir. Doğrudur. Görevli arkadaşın bağırdığı ya da etiket kullanmadığı hatta maske takmadığı için uyardığı adam amcasının oğlu çıkabiliyor. Baldızının görümcesinin kuzeninin asker arkadaşı olabiliyor. Hatta kurbanda bir danaya giren yedinci kişi… Bu durumda söz geçirmekte zorlanıyor olabilir. Bu sorunu ekiplerin sayısını artırarak aşabiliriz. Polis ve jandarmadan yardım alabiliriz mesela… İçlerine bölgeden olmayan amirler yerleştirebiliriz. Sonuçta bu sorunun üstesinden gelmek zorundasınız efendiler.

        Pazarlarımızın durumu hiç iç açıcı değil. Sorumluluk alanına giren yetkililerden konuyla ilgilenmelerini önemle istirham ediyorum. Zaten şehirleşme noktasında sınıfta kalmışız, hiç olmazsa pazarlarımızı kurtaralım…

       

       

YAZARLAR