Serdar Adem İşler


Okullar Derhal Açılmalı / Diyalektik Bakış

Aksaray haberleri, Salihler şehri gazetesi, Aksaray haber


        Devletimize güvenmeli ve okulları tam kapasite açmalıyız. Bir tehlike varsa bu, tüm dünya için geçerli. Küresel bir salgın var diye nasıl fabrikalarımızı kapatamazsak okullarımızı da kapatamayız. Salgınla yaşamayı öğrenmek zorundayız. Salgına karşı devlet daha önce yaptığı gibi elinden gelen bütün tedbirleri alacaktır. Vatandaşın da yapacağı sadece insana saygı ve medeni ölçütlere riayetten başka bir şey değildir. Bu sayede hayatın her aşamasında hijyen ve sosyal mesafe kurallarına uyulmuş olur. Bugün okullar açılamıyorsa emin olun sebebi biziz. Kurallara uymamayı matah sayan biz...

Okulların açılması yani yüz yüze eğitim için üstesinden gelinemeyecek herhangi bir engel olduğunu düşünmüyorum. Kaybedilen zamanın ileride telafi edilmesi mümkün değil. Bu yüzden okullar derhal yüz yüze eğitime geçmelidir. Sağlıklı bir eğitim öğretim ortamının sağlanması da bana göre o kadar zor bir durum değil.

 Kalabalık sınıfların olması sadece pandemi noktasında değil, aynı zamanda sağlıklı bir eğitim için de engeldir. Her zaman söylüyorum sınıflarımız gerçekten çok kalabalık. Eğitim alanında yetki sahibi olanların yapacakları ilk iş sınıf mevcutlarını azaltmak olmalıdır. Sınıf mevcutlarının azaltılması için sadece yeni okul binaları yapmak gerekmiyor. Lise çağındaki herkesin örgün eğitim görmesinin pratik bir yararı olmadığı aşikar. Öyle olsa bile okulların tatil edildiği 13 mart tarihinden bu tarafa altı ay geçti. Bu da günümüz teknolojisiyle yeni okulların yapılması için oldukça yeterli bir süreydi. Eğer bu zaman zarfında yeni okullar yapılamadıysa bunun hesabını yapması gerekenler vermelidir.

Sanayi alt yapısı temelden yetişmiş işgücü ihtiyacını yıllardan beri sağlamakta çok ciddi güçlükler çekmekte. Bunun en temel sebebi ilköğretimden mezun olan herkesin zorunlu olarak yüz yüze eğitime tabi tutulmasıdır. Bu durum son zamanlarda eğitim politikalarının temeli haline getirilen çoklu zeka kuramına da aykırı bir durumdur. Herkesin okumasının bir anlamı yok. Okumanın halk nazarında kıymeti de...

El becerilerine yatkın öğrenciler hatta ilköğretim çağlarından itibaren sanayi alt yapısını karşılayacak organizasyonlara yönlendirilmelidir. Bu durumdaki gençlerin eğitim öğretimlerini açık öğretim çatısı atında tamamlamaları sağlanmalıdır. Böylelikle sınıf mevcutları kısa zamanda makul ve mantıklı seviyelere ineceği gibi, eğitim öğretime ayrılan kaynağın daha verimli alanlara kaydırılması mümkün olacaktır.

        Ayrıca liselerde ders yükünün kırk saate ulaşması da son derece gereksiz ve anlamsız bana göre. On beş sene kadar önce düz lise dediğimiz genel liselerin haftalık ders yükleri otuz saatti. Zamanla öğrenciler gereksiz ders yükü altına sokuldu. Pandemi olmasa bile bu ders yükü altında öğrenciler için okul bütün romantizmini kaybetmekte. Ağır ders yükü altında kalan öğrenci battı balık yan gider mantığıyla okuldan tamamen kopmakta. Durumun vahametini kalu belada idareci olarak yaratılan ve emekliliğe kadar idareci idareci yaşayan kimi eğitim şefleri elbette bilemez, göremez ve anlayamaz.

        Gelelim bir de meselenin başka bir boyutuna. Sözde pandemi korkusuyla okullardan uzaklaştırdığımız öğrenim çağındaki gençlerimize bir veli olarak sosyal hayatlarında aynı hassasiyeti gösteriyor muyuz dersiniz? Eminim birçoğumuz gençlerimizin gün boyunca ne yaptığından, nerelere gittiğinden, kimlerle hangi şartlarda zaman geçirdiğinden bile habersiz.

        Soruyorum o zaman sayın velilerimize. Çok kıymetli çocuklarınız okullarda değilse gün boyu nerede? Evde dizinizin dibindeyse ne güzel. Peki o zaman kafeleri, kahveleri, play station salonlarını (söylenişi bile ne kadar havalı), çay ocaklarını, mesire yerlerini dolduran gençler kimin çocukları?  Yollarda el ele kol kola volta atan, pazarları AVMleri şenlendiren, iç ticareti renklendiren, parklarda bahçelerde ‘asosyal’ mesafe kuralları içinde şen şakrak vakit geçiren öğrenim çağındaki gençler kimin çocukları? Suriyeli olmasınlar? Neden olmasın? Sonuçta bizim değil. Onlar bizim çocuklarımız olmadığına göre ya Somalili, ya Suriyeli ya da bir başka ülkenin vatandaşları olsa gerektir.

        Düşünmemek ne güzel... Yum gözünü her duyduğuna  körü körüne inan. Genel dolduruşun rüzgarına kapıl kuru bir yaprak gibi… Kim ne derse desin kafanın dikine git. Burnunun ucunu göremesen de Macellan Boğazı’nı gördüğünü iddia et. Ve huzur içinde gece başını yastığa koy. İşte memleketimden insan manzaraları dedikleri bu olsa gerektir.

        Kendimizi kandırmayalım. Bilim kuruluna bakarak her seferinde ‘ilk defa tadında’  yeni kararlar alarak mart ayından beri okulların açılmasını öteleyip duruyoruz. Okulların açılması için gerekli imkan ve şartlar en kısa zamanda hazır hale getirilebilirdi. Bu noktada zaafı olanlar varsa gereği yapılmalıdır. Coronayı alt etsek bile yeni bir pandemiyle karşı kaşıya kalacağımız belli. Ne yani okullarımızı ebediyen açamayacak mıyız?

Okullarımızı gerekli önlemler dahilinde hemen açalım. Emin olun devletin okulları eğlence ve alış veriş merkezlerinden çok daha güvenli.

               

YAZARLAR