Muammer Öztürk


MEDENİYETİN SANCILARI

Aksaray haberleri, Salihler şehri gazetesi, Aksaray haber


’Maliki Yevmiddin’’
Batı Medeniyetine inanmışız. Köklerimizi unutmuşuz. Batı Medeniyetinin köklerimize nasıl sarmaş dolaş olarak beslendiğini anlamamışız. Asr-ı Saadet’ten Selçuklu’ya, Endülüs’ten Osmanlı’ya kadar neler ürettiğimize bakmadan nasıl tüketildiğimizi ve Batıda yükselerek bize nasıl efendilik tasladıklarını anlamamışız.
Evet. Batı Medeniyeti topraklarımızda ete kemiğe büründü. Lakin Batı Medeniyeti bedenen coğrafyamızda yaşarken batıda ruhen çöktü. Osmanlı İslam Medeniyeti ülkemizde ruhen yaşıyor ancak bedenen çöktü. Batıda ise Osmanlı İslam Medeniyeti hem ruhen hem bedenen çöktü.
Batı Medeniyeti kaynaklarını, enerjisini, gıdasını buradan alıyordu. Ancak batıda yaşıyordu. Kaynaklarını tüketti. Buradaki vicdanı iflas etti. Batıdaki ruhu da çöktü. Dağılmanın eşiğine geldi. Batıda buhran başladı. Bedenen sancılar çekiyor. Onlarca savaşta döktüğü kan ve yaptığı soykırıma dayanarak ürettiği güçle kurduğu Yeni Dünya Düzeni yüzyıl dolmadan iflas etti. İslam coğrafyasını parçalayarak kurduğu birlikler taşıyıcı klonlarını kaybetti. Batılılaştırdıkları bilim de onları kurtaramıyacak gibi. İbni Sina’nın mikroorganizma nazariyesi, fetihten sonra Akşemseddin tarafından güncellenmiş lakin bin altı yüzlü yıllarda Hipokrata atfedilerek patent almıştır. Bizim neslimiz ise hala tıp fakültelerinden mezun olurken Hipokrat yemini etmektedirler. Bir çok bilimsel birikim Endülüsten sonra aşama aşama batıya patentlenmiştir. Ancak batının elinde insanlığı kurtarmaktan çok insanlığın ızdırabına yol açmıştır.
Yenilerde yeni bir dünya düzeniden bahsediliyor. Geçen yüzyılda Siyonizmin dizlerine yatarak kurmuştular bu düzeni. Tutmadı. Şimdi önümüzdeki yüzyıla yeni bir dünya düzeni getirmek istiyorlar. Bu sefer Siyonizmn Evanjelist kucağınamı otruacaklar dersiniz. Batının hiçbir zaman istemediği İslama karşı Evanjelizmin ortaya karışık yeni dininemi iman edecekler. Geçen yüzyılda kurdukları düzene demokrasi yüklemesi yaparak bir miktar ömrünü uzattılar. Böylece sömürgelerinede bir süre devam ettiler. Ancak deşifre oldular. Kendilerinden başka kimseye demokrasi ve hukuk tanımadılar. Her seferinde bir darbeyle akamate uğrattılar.
Dünyanın tıkandığı yerdeyiz. Yirminci yüzyıl batının demokrasi, modernite, aydınlanma saf sataları ile heba oldu. İnsanlık mutluluğu bulamadı. Şimdi yirmibirinci yüzyıl planları yapıyorlar. Buna rağmen bizim inandığımız bir medeniyet projemiz var mı seçemiyoruz.
Coğrafyamızda/ki bizim coğrafyamız ruh kökleri itibariyle Asyadan Afrikaya, Horosandan Avrupaya geniş bir alana tekabül eder/ hala yaşayan Osmanlı İslam-Türk İslam ruhuna bir beden addedecek olursak, ruh köklerimizden beslenmek zorundayız. Aksi halde Batının İslama göre İslama karşı ve İslama rağmen kurdukları Osmanlı İslam Felsefesi kökenine dayanan giydirilmiş Batı Medeniyetini yaşatma telaşına düşeriz. Zira yakın gelecek endişe verici. Ya da aynı hataya düşmeden Evanjelistlerin Siyonist İdeolojisine teslim olmaya doğru giden Batıya rağmen kendi kodlarımızdan beslenen yeni bir medeniyetin kapılarını aralamak zorundayız. Sağlam temeller üzerine bir medeniyet hamlesi başlatmak zorundayız. Hamiyetperver Türk ve İslam dünyası bu hamleye omuz verecektir. Hakikate giden yolda kendi ayak izlerimize bakmak zorundayız. Bunu seküler siyaset yapamaz ancak önünü açabilir, kolaylaştırabilir. Bu açıdan ilim ve bilim adamlarımızın çok fazla vakti yoktur.
İmam Maturidi Hikmeti ilim ve amelin meyvesi olarak yorumlar. Dünyevi hırslar gün gelir yorulur. Beden gibidir. Vahyin inzaline şahitlik eden sahabiyle vahiyle emredilen adaletin oluşunu seyreden Mü’min arasında koparılamaz bir bağlantı vardır. Sakarya yolunda akabilir mi?
“Ey iman ettik diyenler! İman ediniz.”ayeti celilesine muhatap olduğumuzun bir başka ifadesimidir yüzlerimize kapanan mabet kapıları. İdrakimiz bunu anlayabilecek mi. Beş yüzyıl sonra yeniden ezan sesleri yükselen İspanyayı hatırlayabilecekmiyiz. İslam Dünyasında kaybedenler kaybettiklerini hep batıda aradılar ve arıyorlar. Yitiklerinin ardından gitmek bu coğrafyayı daha ne kadar oyalayıp yorgun düşürecek. Şimdi değilse ne zaman?

YAZARLAR