Libya Meselesi, siyaseten son düzlükte hemen herkes tarafından anlaşıldı herhalde. Meclis´e de yansıdığı gibi ekonomik olarak işbirliği tesis etmeye yönelik hususlar genel olarak kabul görüyor. Bu ekonomik işbirliğinin nasıl muhafaza ve müdafaa edileceği konusuna gelince ortalık karışıyor.
Burada Cumhurbaşkanı´na verilen yetki de çok açık ve net değil.Aslında verilen yetki, üstü kapalı olarak ?Neye ihtiyacın varsa kullan.? yetkisi.Böyle mi olmalı? Tezkere sonrası oluşan duruma bakınca bu yetkinin bu tarzda verilmesi daha mantıklı görülüyor. İşler o kadar hızlı değişip gelişiyor ki kaybedilecek 1 saat bile, belki de hedeflerimizden sapmaya yol açabilecek kadar önemli.
Tezkere sonrası bütün Dünya´ya açık olarak ilan ettik ki; biz Doğu Akdeniz´de menfaatlerimizi gereğinde silahla korumaya hazırız. Mehmetçik oraya özellikle Sarrac Hükümeti´ni korumak üzere değil, anlaşma imzalamış olduğumuz hükümeti korumak üzere gitmiştir. Aynı hükümet Birleşmiş Milletler tarafından da tanınmış hükümettir. Şimdi hemen buraya bir parantez açalım. Bu Birleşmiş Milletler´in meşhur dünyadan küçük denilen beşlisi, (mutlak veto yetkisi olan daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa) acaba bu alanda gerçekten çatışmaların sona ermesini istiyor mu ? Arkasında Rusya var zannedilen Hafter´in arkasında gerçekten sadece Rusya mı var? Perde gerisindeki esas aktör başka birisi olabilir mi ?
Askerin orada ne iş yapacağı konusu ortadaki en büyük tartışma konusu. Askerimiz hükümeti korumak için ne gerekiyorsa onu yapacak. Zannetmeyelim ki askerimizin Afrika toprağına düşebilecek bir damla kanını sadece muhalefet düşünüyor. Bu kanın birincil sorumlusu ve koruyucusu iktidardır. Bu kapsamda düşünürsek zaten askerimizin de doğrudan sıcak çatışmanın bir tarafı olmak gibi bir tutumu şimdilik olmayacaktır. Az sayıda da olsa askerimizin orada bulunması, siyaseten Hafter´e karşı alınmış net bir pozisyondur.
Şimdi askerimizin görevine bakalım, ne yapacak? Danışmanlık. Danışmanlık görevinin içine bire bir çatışma dışında her konuyu koyabilirsiniz. Hem bu işler yapılacak hem de Hafter´e karşı ciddi bir caydırıcı unsur olarak orada bulunacak. Cumhurbaşkanımızın TV programında ifade ettiği üzere ön saflarda çatışmak gerekirse o işi ?farklı ekipler/gruplar? yapacaklar. Bu farklı gruplardan anlaşılan bizim resmi askerimizin dışında her kişi ya da gruplar olabileceğidir. Dikkat edelim bunların Libya´ya götürüldüğü ifade edilmemiştir. Farklı muharip ekipler olacağı vurgulanmıştır. Bu ekipler Libya´da bulunanlar veya kendi inisiyatifiyle oraya gitmiş olan kişilerden oluşacaktır. Anlaşılan bu kapsamda oluşan yapılar desteklenecek ve yönlendirilecektir. Bu tarz yapılarla çalışmanın en önemli riski, düzenli askeri birlik olmamaları ve bireysel ya da küçük grupların alanda yapabilecekleri hatalı hareketlerdir. Bu risk şu anki haliyle çok yüksek değildir. Çünkü taarruzî bir harekât içinde olmayacaklar, esas görevleri savunma olacaktır.
Silah tüccarları ellerini ovuşturarak Libya´yı seyrederken Türkiye´nin bu sürpriz hamlesi ile telaşlanmışlar, bir şeyler yapmak gereği hissetmişlerdir. Türkiye´nin duruşu son derece nettir. Ben Akdeniz´de bize oynadığınız oyunu buradan bozmak zorundayım ve bozacağım demiştir. Her ne kadar istediğimiz hedeflere ulaşamasak da Suriye´de herkes anlamıştır ki bir dereceye kadar Türkiye inisiyatif kullanma cesaretine sahip. Hangi derece derseniz de kaynayan kazana elini sokabilme cesaretidir derim.Zaten kaynadığı için de elimizi tam daldıramıyoruz kazana.
Dışişleri Bakanı´nın ifadesine göre tezkereden sonra, Rusya´ya Libya´da çözüm üretelim teklifi bizden gitmiş ve kabul görmüştür. Meşru hükümet teklife evet demiş ancak Hafter evet demeden Rusya´yı terk etmiştir. Aslında olan Libya; Türkiye ve Rusya´nın eline bırakılmayacak kadar kıymetlidir mesajının Hafter üzerinden verilmesidir. Eğer bir anlaşma olacaksa bu, biz olmadan olmaz demektir. Kimdir bunlar derseniz de kabaca; Rusya´da olmayıp Almanya´daki konferansa katılacak olanlar diyebiliriz. Gelmeyen de mutlaka vekilini gönderecektir. Ben kendi adıma bu tür konferanslardan pek müspet bir sonuç beklemiyorum. Tıpkı Suriye´de olduğu gibi tarafların sırtını okşayıp,hadi kavga etmeyin ayıp oluyor diyeceklerini bekliyorum.Toplanıp yabancı ülke askerleri Libya´da durumu daha kötüye götürür kararı almazlarsa sevineceğim. Bunların hepsi ruhsuz tüccarlar çünkü. Bakın şimdi savaşan Müslümanların silahları nereden geliyor?
SIRPI (STOCKHOLM INTERNATIONAL PEACE RESEARCH INSTITUTE), bağımsız olarak kabul edilen kuruluşun verilerine göre dünyada ilk 100´e giren büyük silah üreticileri 2002 yılında 201 Milyar dolar seviyesinde satış yaparken 2018 yılında 420 Milyar dolarlık satış yapmışlar. Artış %109 oranında.Yani 2000 li yılların başından itibaren silah satışında ciddi bir artış meydana gelmiş.(Bu veriler içerisinde Çin, açık bir veri beyanı olmadığından yoktur.)
Bu büyük firmalardan ilk 100 içerisine giren
Amerikan firması sayısı : 48 bunların 26 tanesi ilk 50 içerisinde.
Rus firması sayısı : 10 bunların 7 tanesi ilk 50 içerisinde.
İngiliz firma sayısı : 10 bunların 3 tanesi ilk 50 içerisinde.
Fransız firma sayısı : 6 bunların 5 tanesi ilk 50 içerisinde.
İsrail firma sayısı : 3 bunların 3 ü de ilk 50 içerisinde .
İtalyan firma sayısı: 2 bunların 2 si de ilk 50 içerisinde .
Alman firma sayısı: 4 bunların 1 tanesi ilk 50 içerisinde .
Merak etmişseniz Türk firması var mı diye onu da inceleyelim. Gözümüz aydın 2 firmamız var ilk 100 içerisinde. Evet, tahmin ettiğiniz gibi biri ASELSAN diğeri havacılık sektöründeki kuruluşumuz TAI.
ASELAN 2009 yılında 103.sırada iken 2018 yılında 54. sıraya yükselmiş.
TAI 2013 yılında 107. sırada iken 2018 yılında 84.sıraya yükselmiş.
Demek istediğim, Dünya´nın neresinde olursa olsun birileri savaşıyorsa, savaştan yukarıda sıraladığımız tüccarlar kazançlı çıkıyorlar. Dikkat ettiniz mi ? Kan akan topraklar çoğunlukla Müslüman toprakları ama silah tüccarları arasında hiç Müslüman yok.
Şimdi bu vicdansız tüccarlar kazandıkları milyar dolarların bir kısmından vazgeçip,Libya´da barış olmasını isteyecekler öyle mi ? Dilleri barış dese de silahtan kaybedecekleri kazancı, petrol ya da gaz olarak geri almadıkça bu toplantıların, bir sonrakine randevudan öte gitmeyeceğine inanıyorum.
Öyle ya da böyle eğer biz silah çekmeseydik şimdi masada yerimiz bile yoktu.