Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı'nda, sekiz cephede çarpışırken, başarılı sonuçlar elde etmesine rağmen, müttefiki
olan Alman İmparatorluğu'nun yenilerek teslim olmasıyla, yenilgiye uğramış sayılarak, işgal edilmesinin yolunu açan Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzalamak zorunda bırakıldı. Ateşkes Antlaşmasına, adeta zulüm ve yüzyılların intikamını almak isteyen maddeler eklenerek, beş bin yıllık köklü geçmişe sahip olan Necip Türk Milleti'nin büyük fedakarlıklarla, emek harcayarak, kan, ter, göz yaşı dökerek kurduğu cihan imparatorluğu, sahip olduğu üç kıtadaki topraklarını, kaybetmeye başladı. Türk varlığını, Asya, Avrupa, Afrika Kıtalarından silmek üzere anlaşıp, birleşen şer komitesinin nihai niyeti, Necip Türk Milleti'nin, denizlerle olan bağlantısını keserek, önce Anadolu topraklarına hapsedip, ardından, binlerce yıl önceki ilk yurtları olan Orta Asya'ya geri göndermek, sürgün etmekti.
Uzun yıllar boyunca savaştan savaşa, cepheden cepheye koşan, Necip Türk Milleti'nin, yorgun düşen yiğit askerleri, orduları terhis edilerek, teknolojik açıdan modern olmasa da, etkinliği düşük olsa da sahip olduğu silah, teçhizat, mühimmat,
askeri araç, gereçlerine el konulmuş, işgal kuvvetleri karşısında, mukavemet gösterememesi, eli, kolu bağlı olarak, kayıtsız şartsız teslimiyeti kabul etmesi istenmişti. Yanılmışlardı, çünkü Necip Türk Milleti'nin, teslim olduğu, köleliği kabul ettiği, beş bin
yıllık tarihi boyunca görülmemişti. İşgal altındaki başkent İstanbul'dan, düşman kontrolü altında bulunan depolara yapılan gizli, ani baskınlarla ele geçirilen silah, mühimmat, askeri araç gereçler, iptidai kayıklar, motorlar vasıtasıyla Anadolu topraklarına götürülüp, daha sonra, düzenli ordunun temelini teşkil edecek olan Kuvvayı Milliye'ye ulaştırılıyordu.
Köhne Bandırma Vapuru, bağrında taşıdığı yüzyılın askeri dehası, Mustafa Kemal Paşa'yı, Samsun'a ulaştırdığında, bir Milletin bağımsızlık ve hürriyeti için verilecek olan, Kurtuluş Savaşı'nın fitili ateşlenmiş, takip
eden süreçte Amasya Tamimi, yapılan Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi'yle
"hasta adam" tabir edilen soylu Millet'in,
tekrar dirilerek, şahlanışı, İşgal Kuvvetleri'ne karşı vereceği kutsal savaş başlamıştır.
Büyük Millet Meclisi'nin açılışıyla milli mücadele daha ciddi, aynı zamanda farklı
bir boyut kazanırken, Gazi Mustafa Kemal, Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla, Milli birlik, beraberliği, Necip Türk Milleti'nin bağımsızlığa olan tutkusunu ortaya koyacak, onca yokluk, imkansızlık içinde çarpışan askerin, milletin, maneviyatını moralini yükseltecek şiir yazılmasını, bu işin de bir şiir yarışması vasıtasıyla yapılmasını istedi.
Yarışmaya katılan ilk şiirlerde, istenen sonuç alınamadı. Mustafa Kemal Paşa, Çanakkale Şehitleri'ne yazdığı şiirden, kaleminin, maneviyatının güçlü olduğunu bildiği, Mehmet Akif'in yarışmanın galibine beş yüz lira para ödülü verileceğini duyduğu için katılmadığını öğrenince, Bakan Hamdullah Suphi Bey'i, kendisini ikna etmesi maksadıyla görevlendirdi. Para ödülünü almamak şartıyla yarışmaya katılmayı kabul eden Mehmet Akif, Hamdullah Suphi Bey'e "O anda, bütün ümmetin yükü omuzlarıma bindi" diyerek, sorumluluğunun ne kadar büyük olduğunu dile getirmiştir. Şiirin yazımı sürecinde, farklı bir manevi havaya büründüğü, ilk dizeleri, evinin duvarına tırnaklarıyla kazıyarak yazdığı, akabinde insanlardan uzak, tek başına günlerce Taceddin Dergâhı'na kapanıp ibadet ederek şiiri tamamladığı gözlenmiştir. Yazılan şiir, Büyük Millet Meclisi'nin oturumunda, alkışlar eşliğinde, ayakta büyük bir coşkuyla, dinlenerek, Yüce Türk Milleti'nin İstiklal Marşı olarak kabul edilmiş, askeri birliklerde, halkın toplu olarak bulunduğu yerlerde, aynı coşkuyla karşılanmış olup, adeta üzerine serpilen ölü toprağını atarak, dirilmiş, şahlanarak, Yunan Ordusu'nu İzmir'de denize dökerek, hakkı olan bağımsızlığına vurulmak istenen prangaları kırıp atmış, Milli Mücadelesi ile, emperyalist güçlerin esareti altında kıvranan mazlum milletlere örnek olmuştur.
İşte, bu uzun, zorlu, işgal gölgesinde yaşanan, Türk'ün ateşle imtihanı yıllarında Necip Türk Milleti'nin maneviyatını, milli birlik ve beraberliğini haykıran, dünya üzerindeki
hiç bir millete yazdırılması kısmet olmayan İstiklal Marşı'mızın iç burkan, göz pınarlarımızı yaşla dolduran, ve o acı dolu günleri, kendisinden silah, teçhizat, mühimmat, araç
ve gereçleri kat kat üstün olmasına rağmen, Kürşad dedelerimizin, Tomris Hatun ninelerimizin yazmış oldukları destan, aziz hatıralarını saygıyla, hayırla yâd ederim