Muammer Öztürk


İSLAM TOPLUMUNUN MESELELERİ

Aksaray salihler şehri Haberleri / Aksaray salihler şehri gazetesi


´Maliki Yevmiddin´´
İslam dairesindeki milletler açısından mezhep farklılıkları dağınık bir durum oluşturmaktadır. Mezhepler açısından Hanifi Mezhebi İslam İtikadını en sıkı yerinden almıştır. Hanefilik dairesinde imamın mezhebi ne olursa olsun cemaatte hanifi bir müslüman varsa imam namazı hanifi mezhebi itikadına göre kıldırmak zorundadır denilir. Zira Allaha ram olmak vahyin temelidir. La ilahe illallah derken Allahtan başka ilah yoktur anlamını idrak eden müslüman Allahtan başkasına ram olamaz. Aksi halde tebliğle çatışır. İslam toplumunda üstün olan şiar vehyin şiarıdır. Müsslüman içinde yaşadığı toplumun kurallarını tebliğe göre dizayn etme durumunda olmalıdır. Bunu yapmaya hakkı olan İslam itikadını kendisinde dizayn etmiş istikametinde kırılma olmayan müslümandır. Toplumsal kurallar ve etik açıdan İslam sosyal ihtilalcidir. Bir itikadi yolun alınabilmesi için liderin itikada uygun olması yetmemektedir. İlim ve istikamet açısından çok iyi yetiştirilmiş mahalli liderlere ihtiyaç vardır. Kaldı ki mahalli liderlerinde ilim ve istikamet açısından çok iyi yardımcıları ihya etmiş olması gerekir.
İslam sosyal açıdan ihtilalcidir demiştik. İhtilaller yeni bir düzen kurmak, mevcut olanı değiştirmek veya yok etmek içindir. Ancak İslamın sosyal ihtilalciliği bozgunculuktan çok yaşanılabilir itikadi sosyal medeniyete kapı aralayacak olmasıdır. Yani medeniyetin sosyal hayatını tamamlayıcı yenilikleri taşıması gerekir. Bu yollardan bir tanesi ilmin yanında güzel sanatlarda mahir insanları yetiştirmesidir. Bir başka örnek taşlarla veya tuğlalarla tebliğin felsefesini yazacak ustaların yetiştirilmesidir. Mimar Sinan misali. İslamda sosyal hayat boşluk kaldırmaz. İyi hep iyi ustaların ilmi derinliği yansıtacakları mesleklerde yetştirilmesi gerekir. Kim hangi işle uğraşıyorsa hakkıyla mesleği icra etmesini sağlayacak destek veya yaptırımların icrası gerekir.
Hat sanatı ruh kökenimizle irtibatlandırırken mimari sanatı üst diilde felsefemize yazmayı, şiir sanatıyla ortak duygularda buluşmayı, ebru sanatıyla ruhumuzun derinliklerine inmeyi, halı dokuma sanatını bütün DNA larımıza nakşetmeyi, ney çalarken ruhumuzdan üflemeyi köy kasaba toplumun hiçbir kesimini atlamadan başarmalıyız. Zira medeniyetin gelişmesi ve yükselmesi top yekün olur. Yükselmenin yolu yeniden kendi özümüze ruh köklerimize sarılmaktan geçer. Ortak başar mutluluğuna sahip milletler buhrana düşmezler. Tarih sahnesindende yok olmazlar. Medeniyetin buhranı zindandır. Zindanın çıkış kapısını biliyorsak o kapıya doğru yürümeliyiz.
Nicholas Makyevellinin veya Karl Marksın ya da çağdaş benzerlerinin semavi dinleri dışlayan felsefeleri ile öğütlenen milletler sağlıkla yürüyemezler. Yürüyüşleri aydınlanma adına ışıktan mahrum bir orta çağ karanlığına saplanır.
Kesintili olarak bin yıl sürmüş olan Selçuklu ve üstüne devam eden Osmanlı Türk İslam Medeniyetimiz köklerini vahiyden alan, tebliğe kulak veren mimariden edebiyeta, şiirden romana, hikayeye, felsefeden sanata insanlığa esenlik vermiş, zulme boyun eğdirmiş, asırlar sürecek olan kubbeler minareler,hanlar hamamlar saraylar olarak taştan fışkırmış bir medeniyettir. Bunu yenden yapabilmek için Cumhuriyetin geleceğini taclandırabilmek için fert fert yeniden Lailahe illallah tebliğince kendimizi temellendirmeliyiz. Bize kalmayacak olan dünyayı gelecek nesillerimize asırlar sürecek bir ikbal ve istiklal olarak böylece bırakabiliriz.

YAZARLAR