İnsanız, mutlu, hüzünlü, bezgin ve dalgın, heyecanlı,hayatın örselediği, bilinmeyeni arayan, merak eden.
Puslu camların ardında oturmuş, uzaklara dalıp giden çok insan gördüm,
hepsi efkarlıydı.
Genç yürekler gördüm,
Pembe çerçevelerin arasında,
tepesinde dantel tüller uçuşan,
yüzlerinde umut ve kuşkuyla gelecek düşleyen belki sevdiğini belki kısmetini bekleyen.
Olur muydu, gelir miydi bilinmez.
Kimisi sevdiğini beklerdi dört gözle, umudu
bir ayak içeride bir ayak dışarıda, nasıl da özgür bakıyorlardı pencereden.
Bir de, bembeyaz boyalı çerçeve içinden dünyaya bakan insanlar gördüm, gençlikle olgunluk arasında.
Dillerinde bir sevda türküsü hayatın kumarını oynamış bir edayla.
Bilirdim, iç hesaplaşmalarını, hayata sitemlerini.
Gül gibiydi insanlar, kırılgandı, pempeydi, umut gibi,
Biraz kırgın, biraz kızgın biraz da renksiz insanlar,
Sonra, sonra renk renk güller arasında
yüzü, elleri umuda bulanmış insanlar gördüm pek çok.
Ak mı ak, sabun kokulu yarınlarda oturan.
Kökleri yüreğe dağılmış koca çınarlar.
Sırtlarında hayatın yükü, rüzgârlardan sakınmayan
gözleri kara daha da uzağa bakan,geçmişi, bir muamma kuyusu, derin mi derin insanlar.
Onlar, sanki yitirdikleriyle söyleşirler için için.
Bazen seslerini duyarım,
sanırım kavga ederlerdi anılarla, hatta randevulaşırlardı yakın zaman için
maziyle hesapları çoktu, gelecekle hiç randevusuz.
Anımsamaya çalışırlardı çoğu anıyı yeniden.
Aldırmazlardı artık öyle vara yoğa, sözleri olmadığından değil,
yarı duymadıklarından, yarı görmediklerinden yarı da
boşa gideceğini bildiklerinden susarlardı. Sessizce duâ mı okurlardı, söylenirler miydi bilirdim, yüzlerdeki her çizgisi bir acının izi,
saçlarındaki ak, gidenlerinden kalan
yalnızlığı daha çok görecekler,
tevekkülle boyun eğmişler kaderlerine. Birde bombalar altında zalimi zulm ederken gördüm mazluma, hüzünlü, bezgin, umutlu, yorgun, sevgiyi bekleyenler insanlar, bakıp durmayın, bilmezlerdi ki hayat büyük bir roman, kim kime ne kadar yakın, kim kime ne kadar düşman.