Son yıllarda toplumun karşılaştığı bir soruna karşı, ilk defa bu kadar birlik beraberlik içerisinde hareket edebildik. Bunun temelinde yatan da benim kanaatimce Sayın Sağlık Bakanı tarafından bu soruna siyasi bakış açısıyla değil tam profesyonel olarak yaklaşılmasından kaynaklanıyor. Oluşturulan bilim kuruluna tüm toplum saygı duyuyor. Doğal olarak hükümetin uygulamaları toplumda kabul görüyor. Peki bu virüsle mücadelede ne yapmamız gerekiyor? Bu konuda yapılacak ve yapılmayacakları devletimizin yetkili kurum ve kurulları açık olarak sürekli ifade ediyor. Şahsen Sağlık Bakanlığı’nın açıklamalarını takip ediyorum. Bunları da tekrar edip zamanınızı boşa harcamak istemem.
Ben bu satırları yazarken ikinci vatandaşımızı da yurt içinde virüs etkisiyle kaybetmiştik. Korkarım rakamsal olarak, hızlı bir yükselişle virüsten etkileneceğiz. Benim bir türlü anlamadığım Asya’dan Avrupa ve Amerika’ya yayılan bu virüsün neden bizi pas geçip sonradan bize döndüğü hususu. Sanki virüs Avrupa’ya havadan geçmiş ve sonradan Türkiye’yi pas geçtiğini fark ederek geri dönmüş gibi. Hep beraber ne de mutlu olmuştuk Türklere bu virüs etki etmiyor diye. Çinlilere de öyle her bulduğunuzu yerseniz olacağı bu işte diye kızmamış mıydık? İnşallah hislerimde yanılırım ve en az kayıpla bu virüsten kurtuluruz. Alınan bütün kararlara ve tavsiye edilen tedbirlere uymayı vatandaş olarak bize düşen en büyük görev olarak görüyorum. Bu sıkıntı öyle ya da böyle geçecek ve tüm dünya “ne yaptık, nasıl yaptık, ne zaman yaptık, ne yapmalıydık, ne yapmamalıydık” gibi soruları soracak ve cevaplarını da arayacaktır.
Virüs bir yana benim aklım hâlâ Suriye’de. Kısaca özetlersek Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bu meselede ortaya koyduğumuz ana tavır “biz güneyimizde bir devlet kurdurmayız” yönündeydi. Geçmişten beri Irak ve Suriye topraklarında kurulacak bir devlet, bizim ülkemiz açısından çok ciddi bir tehdit olarak kabul edilir. Jeopolitikte de bir devletin yaşaması için denize kıyısı olması çok çok önemli görülür. Denize çıkış son derece hayatidir. İdlip meselesi de aslında bir yönüyle denize çıkış açısından önemli bir düğüm noktasıdır. Diğer taraftan rejimin ilerlediği bölgelerdeki halkın Türkiye ‘ye gelme riski de İdil’in bizim açımızdan çok yönlü bir önemi olduğunu ortaya koyar.
Hatırlarsanız Rusya ile varılan Soçi Mutabakatına göre İdlib’i bir şekilde çevreleyen gözlem noktaları oluşturmuştuk. Bu noktalardaki askerimiz bir anlamda İdlip içindeki muhaliflerle rejim askerleri arasında tampon bölge oluşturmuştu. Anlaşma bir dönem devam ettikten sonra rejim tarafından önce gözlem noktalarımızın etrafına, sonra yakınına ve nihayet doğrudan üzerine top atışları yapılmıştı. O zaman da söylemiştim. Eğer mutabakatla kurulan gözlem noktasına ateş açılıyorsa bir şeyler ters gidiyor demektir. Rusların söylediklerine bakılırsa İdlip teki teröristleri temizleyeceğimize söz vermişiz ancak bu hususu yerine getirmemişiz. Siz yapamıyorsanız biz yaparız demişler. Gerginlik tırmandı tırmandı ve o hain uçak saldırısıyla zirve yaptı. Mehmetçik kahpece bombalayıncaya kadar da en yüksek perdeden rejim askerlerinin Soçi de belirlenen yerlerine çekilmesi gerektiğini ifade etmiş, Şubat sonunda gereğini yapacağımızı açıkça ifade etmiştik. Bizim bu tezimize karşı da Rusya, dün dündür bugün bugündür artık alanda taktik resim değişti yeni bir durum oluştu, eski yerine gitme konusu olmaz dedi. O hain saldırının sonunda da derhal rejime saldırılarımız başladı. Dünya’ya örnek olabilecek bir taktikle kullanılan yerli SİHA ların ağırlıklı kullanılmasıyla rejime ağır bir zayiat verdirildi. Rusya tarafından kontrol edilen Suriye hava sahası Türk jetlerine açılmadığı için de hava gücümüzü Suriye topraklarında etkin kullanamadık. Rejim zayiat verdi vermesine de bizim istediğimiz yere çekilmedi. Moskova’da yapılan anlaşmada yeni durum kabul edildi. Henüz alanda netleşmese de öncelikle ateşkes, devamında da işleyişin nasıl olacağı hususunun heyetlerce belirleneceği karara bağlandı. Neticede yakın zamanda, rejim tarafından etrafı kuşatılmış gözlem noktalarımız yeniden
başka yere konuşlanacak ya da etrafı rejim tarafından boşaltılacak. Bu durum kamuoyu ile de paylaşılacaktır. Olası görünen yer değiştirmesidir. Şimdi bu süreç sonunda karşımızda bir Rusya var.
Askerimize acımadan kalleşçe saldırılmasına göz yumuyor.
Dün dündür bugün bugündür deyip mutabakatın rejim lehine bozulmasına çanak tutuyor.
Akan kanımıza rağmen hava sahasını açmıyor.
PKK/PYD yi ABD ile birlikte destekleyip kolluyor.
Yine daha önce yapılan mutabakata göre PKK/PYD’nin bölgeyi terk etmesini sağlamıyor.
Yani bu Putin bizi oyalıyor. Her yeni durumda hedeflerimizden biraz daha geriye itiyor. Ne kadar sürer bu sessizlik bilinmez ama korkarım rejim yine bir yerde Mehmetçiğin etrafını çevirecektir.
Suriye’de ABD petrolün başına oturmuş keyif çatıyor. Rusya mevki yerden tarlaları almış, istediği şekilde imar planı bekliyor. CORONA tehdidi derken beklenmedik gelişmeler olmaz inşallah.